27 Nisan 2010 Salı

Krallar



Yanlış hatırlamıyorsam geçtiğimiz aylarda blog'da yine değinmiştim gol krallığı konusuna... Son yıllarda değerini yitirdi gol krallıkları. Eskiden ayrı bir heyecanı olurdu. Tamam, Makukula koptu bu sene ama 3 golcü yarışsaydı bu tarz röportajlar yapılır mıydı sizce onlarla?

Fotoğraflar 29 Nisan 1992 tarihine ait. Aykut ve Tanju Fenerbahçe'de oynuyor, Feyyaz Beşiktaş'ta. O hafta itibari ile Aykut'un 20, Tanju ve Feyyaz'ın 19 golü var. Ligin bitimine de 3 hafta kalmış. 3 golcünün açıklamaları şu şekilde,

Aykut: "Tanju duran toplardan, arkaya düşen ortalardan gol bulabiliyor. Ben genelde hareketli pozisyonlarda golü atıyorum. Tanju ile paylaşmadığımız bir şey yok. Herkes kendi golünü atıyor. Krallık bizde kalır."

Tanju: "Feyyaz da, Aykut da büyük yetenekler. Takım baskılı oynadıkça ben daha fazla gol atacağıma inanıyorum. Her maçta gol için oynayacağız. Krallık bu takımda kalacak. Ya Aykut, ya ben. Feyyaz'ın işi zor."

Feyyaz: "Biz ligi yenilmeden bitirmek istiyoruz. Bir galibiyete ihtiyacımız var ve moral olarak iyiyiz. Ligin bitimine kadar en az 6 gol daha atacağıma inanıyorum. Yani 25 golü geçerim. Ama şampiyonluk daha önemli."

Sezon sonunda ne mi oluyor? Beşiktaş art arda 3. şampiyonluğunu kazanırken, gol kralı 25 golle Aykut Kocaman oluyor. Onu 23 golle Tanju, 19 golle Feyyaz, 18 golle Hami takip ediyor. Sondan bir önceki hafta Aykut attığı 4 golle büyük avantaj yakalarken, Tanju son hafta attığı 3 gole rağmen Aykut'a yetişememiş.

Tanju'nun 5, Aykut'un 3, Feyyaz'ın da 1 kez gol kralı olduğunu hatırlatıp post'u sonlandırayım...

26 Nisan 2010 Pazartesi

"Çakar: Genç Doktor, Olgun Hakem"


28 Kasım 1989 tarihli Milliyet Gazetesi'nde Ahmet Çakar'la röportaj yapılmış. Çok fazla vaktimi alsa da, bütün röportajı blog'a aktardım ki herkes okusun. Şöyle başlıyor;

Ne zor bir iştir şu hakemlik. Bir hata yaptı mı, aman Allah'ım, "Vur abalıya" örneği. "Kara gömlekli katil", "Bu hakemlerle bu lig bitmez", "Yaktı takımı"... Türk futboluna hakem kazandırmak da kolay bir iş değildir kuşkusuz. Şöyle Türk hakemliğinin geçmişinde bir gezinti yapacak olursak, bu alanda başarılı olmuş Sulhi Garan, Şazi Tezcan, Doğan Babacan, Hilmi Ok ve Ertuğrul Dilek gibi isim bırakmış ustaları hatırlarız... Bir de bugüne bakalım... Erman Toroğlu, İhsan Türe, Sadık Deda, Hasan Ceylan ve Yusuf Namoğlu... Hepsi de bugünün parmakla sayılabilecek isimleri... Bu cesur ve yerinde karar verebilen hakemlerimize bir yenisi daha eklendi, Ahmet Çakar... FIFA kokartına aday ve Türkiye'nin bu dalda en genç hakemi. Eski ünlü hakem Mustafa Çakar'ın oğlu. Geçtiğimiz hafta oynanan Galatasaray-Konyaspor maçındaki yönetimiyle bir anda spor kamuoyunun dikkatlerini üzerinde topladı Çakar. Ahmet Çakar, hep babasının izinde. Babası gibi hem doktor, hem hakem. Üç yabancı dil bilen, bekar, 27 yaşındaki başarılı hakem Ahmet Çakar'la birlikte olduk. Çakar'ın bu başarılı çıkışı nereden geliyordu? İyi bir hakemin maçlara nasıl hazırlanması gerekiyordu? Çakar'la "dobra-dobra" konuştuk. O da çekinmeden sorularımıza yanıt verdi.

- Sayın Çakar, doktorluğunuzun yanı sıra, bu dalı seçerken babanızın baskısı oldu mu?

- Kesinlikle hayır. Ancak küçüklüğümde babamın katıldığı hakem toplantılarının en yakın izleyicisiydim. 19 yaşımda hakemliğe başladım. 3 yıldır da (A) klasmanında maçlar yönetiyorum. Hakemliğe geçişim tamamen bilinç altı bir olaydı.

- Bu göreviniz döneminde hiç hatalı karar verdiniz mi? Ya da başka bir deyimle vicdanınızı rahatsız eden bir kararınız oldu mu?

- Evet, beni rahatsız eden hatalı bir kararım oldu. Bundan 6 sene önce Galatasaray-Fenerbahçe arasında oynanan maçta yan hakemdim. Selçuk'un attığı bir gole ofsayt bayrağını kaldırdım. Aslında pasif bir ofsayt söz konusuydu. Bunu akşam televizyonda izledikten sonra gördüm. İşte hakemlik yaşantımda tek hatalı kararım buydu.

- Hocam, özellikle son Galatasaray-Konyaspor maçındaki başarılı yönetiminizle ön plana çıktınız. Bu başarınızın altındaki sırları açıklar mısınız?

- Bana göre tüm hakemler başarılıdır. Yeter ki kendilerine ve yaşantılarına dikkat etsinler. Özellikle ben hafta içerisindeki antrenmanlarımı hiç ihmal etmem. Bir hakem başarılı olmak istiyorsa bazı saha dışı unsurlardan kendini soyutlaması gerekir. Yani bir takım büyüktür, ya da düşme hattındadır gibi... İşte bu unsurları kafasından siler ve o maçı bir (A) takımıyla (B) takımı oynuyor gibi düşünürse, başarılı olmaması mümkün değil.

- Sayın Çakar, örneğin Galatasaray-Fenerbahçe maçını yöneteceksiniz. Bu maça nasıl hazırlanırsınız?

- Bir hakem başarılı olmak istiyorsa, uykusuna, gıdasına ve özellikle içkisine dikkat etmeli... Diğer bir benzetmeyle, profesyonel bir futbolcu gibi kendisini maça hazırlamalı. Bunun tam tersi gece hayatına düşkün, çok içki içen ve uykusuna dikkat etmeyen bir hakemin başarılı olması imkansızdır. Ben kondisyonuma çok dikkat ederim. Bir de maçtan bir gün önce psikolojik olarak beni sarsacak olaylardan uzak kalmaya çalışırım.

- Hiç korktuğunuz maçlar oldu mu?

- Hayır, kesinlikle korkarak maç yönetmedim. Ben hiçbir futbolcuya taviz vermem. Zaten taviz veren hakem kaybeder.

- Her sarı veya kırmızı karttan sonra uykularınız kaçar mı? Ya da vicdan azabı çeker misiniz? 

- Son 3 yılda gösterdiğim kırmızı kart sayısı 5'i geçmez. Vicdan azabı da asla çekmem. Çünkü kuralların gereğidir kartlar.

- Peki hocam özellikle kırmızı kartlar caydırıcı mıdır?

- Bana göre caydırıcıdır. Çünkü bir futbolcu, hakem gibi sarı ve kırmızı kart kurallarını harfi harfine biliyorsa ve de tavizsiz işleyeceğine inanıyorsa, o futbolcu sahada buna göre davranacaktır.

- Hocam taviz konusunu isterseniz biraz açalım...

- Bir hakem taviz vermeyecek derken, olayların üzerine ateşle gideceğiz ya da arı kovanına çomak sokacağız anlamına sakın gelmesin. Eyyamcılıkla psikoloji birbirine çok yakın şeyler. İşte hakemin bu iki unsuru birbirinden iyi analiz etmesi gerekir. Tarafsız maç yönetmeli... Çünkü, biz insanları yönetiyoruz, robotları değil. Onlar büyük primler ve büyük idealler için mücadele ediyorlar. Yani varını yoğunu ortaya koyan bir toplumu yönetiyoruz. Yorgunluktan ve ideallerden doğan psikolojik deşarjlar olacaktır. İşte bunları da göz önüne almak gerekir. Ama bu demek değildir ki, hakem eyyamcılık yapacak. Eğer bir oyuncu ne kadar stres içinde olursa olsun hakaret ediyorsa, karar kırmızı karttır.

- Yani Sayın Çakar, bir hakemin başarılı olması için doktor mu olması gerekiyor?

- Hayır, ben bunu savunmuyorum. Ancak bir hakemin psikoloji olayını çok iyi bilmesi gerekir. Yani hakemlerin psikolog olması gerekir.

- Bir maç öncesinde yardımcılarınızla diyaloğunuz nasıl? Onlara tam yetki verir misiniz?

- Her maç öncesinde arkadaşlarımla gerekli işbirliği içinde oluruz. Ve maçta uygulayacağımız kriterleri belirleriz. En iyi şekilde yardımcı olmalarını isterim.

- Sayın Çakar, hakemlikten ne bekliyorsunuz? Şöhret mi yoksa para mı?

- İnanın burada çok samimi olmak istiyorum. İleride Ahmet Çakar hakemliği bıraktığı zaman, dürüst, iyi hakem, taviz vermeyen, cesur ve komplekssiz maç yönetirdi izlenimini bırakmak istiyorum. Hakemlik bir hobidir, para kazandıracak bir meslek olarak asla görülmemeli...

- Hocam, spor kamuoyunda hep tartışma olmuştur, hakemlerimize verilen harcırahlar sizce yeterli mi?

- Evet, çok önemli bir konuya değindiniz. Bir hakem büyük sosyal patlamalara neden olabilir. Bugün Doğu'da maç yöneten bir hakemin hatalı kararı şehri birbirine sokabilir. Bugün İstanbul'da özellikle 3 büyüklerin maçlarında, hatalı bir kararda hükümet bile karışıyor... Basın karışıyor, seyirci birbirine giriyor. Buna neden hakemin düdüğü. Dolayısıyla hakemlerden çok önemli ve de hayati olaylarda en mükemmelini bekliyorsunuz. Bunun için de hakem, en lüks otellerde kalabilmeli, yiyeceği yemekler kuru fasulye-pilav olmamalı. Giyimine, kuşamına dikkat etmeli. Çünkü önemli bir camiayı temsil ediyoruz.

- Sayın Çakar, 3 yabancı dil biliyorsunuz. Size göre her hakemin en az bir yabancı dil bilmesi gerekir mi?

- Evet, en az bir yabancı dil bilmesi gerekir. Avrupa sahalarında bir Türk hakemi başarılı olmak istiyorsa bu yeteneklere sahip olması gerekir. Yani derdini anlatmayı, diğer bir anlamda su istemesini bilmeli. Ya da iki takım oyuncularının hareketlerini anlamalıdır ki, doğru karar verebilsin.

15 Nisan 2010 Perşembe

Hülya Avşar ve Gol


Foto: Milliyet Arşiv

Ne dersiniz, yakında belki benzer bir açıklamayı da Helin Avşar yapar; "Sercan'ın golleri sayemde".

Yükselen Değer: Serkan Balcı


2001'de tanıdı ilk olarak onu Türkiye. Gençlerbirliği forması giyerken, Kadıköy'de oynanan bir Fenerbahçe maçının 70. dakikasında kırmızı kart gördükten sonra ağlayarak terketmişti sahayı. Henüz 18 yaşındaydı, Samet Aybaba ona şans vermişti. Bu zaten 1. Lig'deki 2. maçıydı.

Zor bir çocukluk dönemi geçirmişti. Gerçi futbolcuların çok büyük bir bölümü orta halli veya daha kötü durumdaki ailelerin çocuğudur, ama onun çocukluğu çok daha zor geçmişti. Yıllar geçti, Gençlerbirliği, Fenerbahçe, Milli Takım derken şimdilerde Trabzonspor'da oynuyor. İzleyenler hatırlayacaktır, Fenerbahçe'de oynadığı dönemde -ki o ara en popüler olduğu zamandı- Fenerbahçe Tv çalışanı, bazı hafta sonu magazin programlarında olduğu gibi Serkan'ın evini gezerek Serkan'la röportaj yapmıştı. Serkan'ın söylediği bir söz hala aklımdadır. "Kız arkadaşın var mı?" diye bir soru sorulmuştu Serkan'a, şu cevabı vermişti, "Lisedeyken bir kızı çok sevmiştim, ama olmadı, ondan sonra da başkasını sevemedim". Uzun zaman geçti kelimesi kelimesine hatırlayamıyorum ama aşağı yukarı böyleydi. Trilyonlar kazanan, tüm Türkiye'nin tanıdığı bir futbolcunun bunları söylemesi çok hoşuma gitmişti. Bizim istediğimiz yıldız değil, yürekli futbolcuydu.

Yıl 2010 oldu. Serkan, Şenol Güneş'in ekibinde süper bir futbol oynuyor. Bana göre Trabzonspor'un en formda 2-3 oyuncusundan biri. Twitter'da, sözlükte, orda burda, "Serkan bize geri gelmeli" dediğimde, "ya ne yapacaksın Serkan'ı, hala aynı Serkan, bir işimize yaramaz" falan denildi ama bence hiç de öyle değil. Bunu söyleyenler ya Trabzonspor maçlarını seyretmiyorlar, ya da ön yargılı davranıyorlar. Gökhan Gönül varken ben de Serkan Fenerbahçe'de direkt 11 oynasın demiyorum. Ama henüz 27 yaşında ve Gökhan'ın bir yedeği yok takımda. Sadece sağ bek değil, sağ önde de oynar (iyi de oynuyor Trabzon'da bu mevkide), gerektiğinde orta sahada da oynar. Sol bek bile oynar ki bu sezon hatırlanacağı gibi Uğur, Vederson, Santos vs.'nin aynı anda eksik olduğu ve kara kara düşündüğümüz günler oldu.

3 büyüklerden ayrıldıktan sonra yeniden toparlanan, Milli Takım düzeyinde oynayan çok az futbolcu vardır. Servet de bunlardan biri örneğin. Çoğu düşüşe geçer ve yaşlandıkça da alt liglerde oynamaya başlar. Fakat Serkan kafa olarak da bazı şeyleri aşmış olmalı. Evlenmiş, çocuğu oldu. Bir ara bayağı kiloluydu, onları atmış. Şenol Güneş Serkan'ı satmak istemeyecektir, aynı şekilde bizim cephe de yeniden almayı düşünmeyecektir belki ama 8 yabancı kuralının olduğu bir ortamda, alttan da yetişen oyuncular belliyken yapılması gereken en doğru şey Serkan'ın sezon sonu Fenerbahçe'ye geri dönmesi. Hiç oynamasa bile takımı ateşler, onun hırsı, yüreği yeter. Ben çok yararlı olacağını düşünüyorum.

10 Nisan 2010 Cumartesi

Futbolda Afrika Modası


Tarih 23 Şubat 1994. Fotoğraf Milliyet'ten Cüneyt Şengül'e ait. Soldan sağa sırasıyla, Komphela ve Moloi (Gaziantep), Buthelezi (Karabük), Moshoeu (G. Birliği), Madida (Beşiktaş), Chris (Karabük), Kona ve Khuse (G. Birliği)

Karabük'lü iki ismi ve Moloi'yi hiç hatırlamıyorum. Diğer 5 ismi ise kimse unutamaz herhalde. Gözler Coulibaly'yi arıyor yalnız.

6 Nisan 2010 Salı

Gülen Gözler


Nihat Özdemir, Ali Koç ve Aykut Kocaman 3'lüsünün doğum günü kutlanmış (Ali Koç 2 Nisan, Aykut Kocaman ve Özdemir 5 Nisan doğumluymuş). Fotoğrafı koymamın sebebi Aykut'u uzun süre sonra ilk kez böyle gülerken görmem. Elbette özel yaşantısında da gülüyordur ama medya karşısındaki hali ortadaydı. Gülümsemeye devam eder inşallah bu güzel insan.

4 Nisan 2010 Pazar

Yengeler



Fotoğraf yine Milliyet Arşiv'den. Tarih, 16 Ocak 1998. Bu tarz nostaljik fotoğrafları çok severim. Şimdilerde rastlayamıyoruz maalesef.

Ayaktakilerden en solda Fenerbahçe formalı olan Saffet Sancaklı'nın eşi Hülya. Google'da kısa bir araştırma yapıldığında hala evli oldukları, Duygu ve Mert adında kocaman çocukları olduğu görülüyor. Hülya Sancaklı'nın yanında Bülent Korkmaz'ın eşi Banu var. Onlar da hala evliler, Selen ve Ezgi adında iki kızları var. Ortada kucağında topla oturan Beşiktaş formalı hanım, o zamanlar Beşiktaş'ta oynayan Salih Akkaya'nın eşi İpek. Salih ortalıktan kaybolduğundan son durum nedir bilemiyorum. Ayaktakilerden sağdan ikinci, yani Fenerbahçe formalı eş, Boliç'in o zamanki eşi Gaye. Boliç'i deli gibi sevdiğim için o yıllarda her şeyini çok yakından takip ediyordum, dolayısıyla Gaye de çok net hafızamda. Zaten fotoğraf çekiminden 1-2 ay önce evlenmiş olmaları lazım. Boşanmışlardı diye hatırlıyorum, Boliç sonradan yeniden evlendi ve kızları oldu. Hatta Baliç de yine o yıllarda Sinem adında Bursalı bir kızla evlenip, kısa süre sonra boşanmıştı.

Fotoğrafta en çok tanınan Alpay'ın eşi Cansel'dir herhalde. Fakat onlar da ayrılıyorlarmış bunca sene sonra. Bir erkek, bir de kız çocuk sahibi Alpay-Cansel çifti. Oturan Galatasaraylı hanım, Suat Kaya'nın eşi Selen Kaya. Yıllar önce -2002'de- Suat ve eşi Eyüp'e geldiklerinde yakından görmüştüm. O zaman sarı saçlıydı. Boşanmamışlardır inşallah, basında 2004'e kadar evli oldukları görülüyor en azından. Son futbolcu eşimiz ise Tuncay Akgün'ün eşi Berrin Akgün.

De Souza Ailesi


Edit: Büyük kız Hülya Koçyiğit'in kızı Gülşah'ın küçüklüğüne çok benzemiyor mu?